Fatih Dönemi’nin Mimari Zenginliği
Osmanlı mimarisinde “çok birimli camiler”, ibadet alanının birden fazla kubbeli veya tonozlu bölümden oluştuğu cami tipidir. Bu camiler, plan yapıları açısından klasik Osmanlı cami mimarisine alternatif sunar. Fatih Sultan Mehmed dönemi (1451-1481), bu mimari anlayışın geliştiği ve örneklerinin çoğaldığı bir dönem olmuştur.
Sofya’daki Mahmud Paşa Camii
Bu gruptaki en erken ve önemli örneklerden biri, Sadrazam Mahmud Paşa (ö. 1474) tarafından Sofya’da yaptırılan Mahmud Paşa Camiidir. Caminin inşasına 1451 yılında başlanmış, ancak yapı ancak 1494’te tamamlanabilmiştir. Caminin planı dokuz adet kare planlı ve kubbeli birimden oluşur. Her biri yaklaşık 8 metre çapında olan bu kubbeler, pandantifli geçiş sistemine sahiptir Sofia Sightseeing Tours.
Kubbeleri taşıyan kemerler, kare kesitli sütunlara (payelere) ve duvarlara oturur. Günümüzde arkeoloji müzesi olarak kullanılan caminin ön cephesinde yer alan son cemaat yeri, geç dönemde yapılan tadilatlar sırasında ortadan kalkmış ve özgün hali bilinmemektedir.
Cephelerde taş ve tuğlanın birlikte kullanıldığı almaşık örgü tekniği görülür. Ancak, zaman içinde değişiklikler olmuştur: Alt sıradaki dikdörtgen pencereler sivri kemerli hale getirilmiş, üst pencerelerde yer alan renkli camlı revzenler, demir parmaklıklarla değiştirilmiştir Tek Kubbeli Mescitler ve Camiler.
Küre’deki Hoca Şemseddin Ulu Camii
Kastamonu ile İnebolu arasında dağlık bir yol üzerinde yer alan Küre kasabasındaki bir diğer çok birimli cami, Hoca Şemseddin adlı hayırsever tarafından yaptırılmıştır. Yapının vakfiye tarihi 1475-76’dır. İnşa kitabesi günümüze ulaşmamıştır, fakat mimari özellikleri sayesinde Osmanlı camilerinde nadir görülen bir plan tipi sunar.
Cami, plan açısından Hristiyan bazilikalarını andırır. İbadet alanı, mihrap ile giriş kapısı ekseninde sıralanmış üç adet kare planlı kubbeli birimden oluşur. Bu birimlerin her iki yanında, altı adet dikdörtgen planlı ve beşik tonoz örtülü bölüm bulunur. Tüm bu bölümler, sivri kemerler ve kalın payeler ile taşınır.
Son cemaat yeri, yanları kapalı ve kare planlı üç kubbeli birimden oluşur. Kubbeye geçişte prizmatik üçgen pandantifler kullanılmıştır. Kubbe eteklerinde bu üçgenlerden oluşan bir kuşak dolaşır.
Yerel Mimari ve Süsleme Detayları
Caminin dış cephesi sade olup moloz taş örgü kullanılmıştır. Buna karşılık, harim bölümünün kuzey duvarının üst kısmında taş-tuğla karışımı kasetli almaşık örgü, alt kısmında ise Roma dönemine özgü opus reticulatum (balık ağı örüntüsü) tekniği uygulanmıştır. Bu durum, yerel mimari geleneklerin sürekliliğini göstermesi açısından oldukça dikkat çekicidir.
Caminin diğer önemli ayrıntıları şunlardır:
Kuzeybatı köşesindeki minarenin, prizmatik üçgenlerden oluşan kaidesi. Kaval silme biçiminde daire motifli taş süslemeler. Ahşap harim kapısı üzerindeki zarif işçilik: Oyma, fildişi kakma ve ahşap marqueterie teknikleriyle yapılmış süslemeler.
Kapı üzerindeki yazıların arasında; satrançlı (makılî) hatla yazılmış kelime-i tevhid, dört kez tekrar eden “Muhammed” yazısı, İsrâ Sûresi’nin 84. ayeti, ve bir adet Arapça kelâm-ı kibar yer almaktadır. Geri kalan yüzeyler geometrik desenler ve oyma rûmî motiflerle süslenmiştir. Sağ tarafta bulunan usta kitabesine göre bu kapı, 1473 yılında Abdullah oğlu İlyas tarafından yapılmıştır.
Fatih dönemi çok birimli camileri, klasik tek kubbeli yapılardan farklı olarak çevresel planlar, karma örtü sistemleri ve yerel etkiler ile öne çıkar. Mahmud Paşa Camii klasik çok birimli şemayı temsil ederken, Küre Ulu Camii özgün planı ve yerel motifleriyle dikkat çeker. Bu yapılar, Osmanlı mimarisinin hem merkezi hem de taşra bölgelerde nasıl zenginleştiğini gösteren önemli örneklerdir.