Osmanlı döneminde, on dokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar Boğaziçi’nde ulaşımın tek aracı kayıklardı. Farklı büyüklük ve şekillerde birçok kayık türü bulunur, bunlar hem halkın hem de devlet adamlarının temel deniz taşıtı olarak kullanılırdı.
Tanzimat Öncesinde Boğaziçi Yaşamı
Tanzimat döneminden önce, Boğaziçi’nde oturmak toplumun üst tabakası için bir ayrıcalıktı. Devletin ileri gelenleri, vezirler, paşalar, hatta Eflak ve Boğdan prensleri gibi Osmanlı’ya bağlı yöneticiler yaz aylarını Boğaziçi’ndeki yalılarında geçirirlerdi. Bu durum bir gelenek hâline gelmişti.
Yalılara taşınmak dahi belirli bir düzene bağlıydı. Padişahın izniyle, yani “irade” adı verilen emirle göç zamanı ilan edilir, devlet adamları yaz mevsiminde Boğaz’daki yalılarına taşınırdı. Mevsim sonunda yine padişah emriyle İstanbul’daki konaklarına geri dönerlerdi Sightseeing Turkey.
Kayıkların Sınıfları ve Kullanımı
Kayıkların biçimi, süslemeleri ve kürek sayısı, sahibinin rütbesine göre belirlenmişti. Örneğin bir vezirin, bir paşanın veya bir patrik temsilcisinin bineceği kayığın kaç çifte olacağı bile devlet tarafından tespit edilirdi. Bu sistem, toplumdaki hiyerarşinin deniz ulaşımına bile yansıdığını göstermektedir.
Ancak bu kayıkların ücretleri oldukça pahalıydı. Bu nedenle memurlar, esnaf ve fakir halk Boğaziçi’nin serin havasından ve manzarasından yararlanamıyordu. Boğaz kıyılarında daimi olarak oturanlar genellikle balıkçılar, kayıkçılar ve bahçıvanlardı Boğazda Seyrüsefer Düzeni ve Kayık Ücretleri.
Boğaziçi’nde Vapur Döneminin Başlaması
Sultan Abdülmecid döneminde, İstanbul halkının Boğaziçi’nin güzelliğinden mahrum kalışı dikkat çekti. Bu durumdan hem fayda sağlamak hem de yeni bir ulaşım imkânı yaratmak isteyen birkaç yabancı girişimci, Boğaziçi köyleri arasında vapur işletmeciliği yapmaya karar verdi.
Bu girişim, Boğaz’da ucuz ve hızlı bir ulaşım sağlamayı amaçlıyordu. Ancak Osmanlı yönetimi, bu ecnebilerin teşebbüsüne önce temkinli yaklaştı. Yine de halkın yararına olacağını düşünerek bu yeni yönteme izin verdi ve kendi vapurlarından birini Boğaziçi seferlerine tahsis etti.
İlk Boğaz Vapurunun Seferi
Takvim-i Vekayi gazetesinin 445 numaralı sayısında, Hicri 26 Cemaziyelahir 1267 (Miladi 29 Mart 1851) tarihli bir ilan yayımlandı. Bu ilana göre, Boğaziçi’nde çalışacak vapur Nisan ayından itibaren her gün akşam alaturka saat on birde Köprü’deki iskeleden kalkacaktı.
Vapur, Boğaz’ın iki yakasındaki köylere uğrayarak yolcuları indirecek, geceyi İstinye’de geçirecek ve sabah alaturka saat dörtte yeniden yola çıkacaktı. Güzergâh boyunca tüm iskelelere uğraya uğraya tekrar İstanbul’a dönecekti.
Bu gelişme, Boğaziçi ulaşımında bir dönüm noktası oldu. Asırlardır yalnızca kayıklarla yapılan ulaşım, buharlı vapurların devreye girmesiyle büyük bir değişim yaşadı. Artık Boğaz yalnızca zenginlerin değil, sıradan halkın da ulaşabileceği bir yer hâline gelmeye başladı.
Bu dönüşüm, hem İstanbul’un sosyal hayatını hem de şehir içi ulaşım anlayışını kökten değiştirdi. Böylece Boğaziçi, sadece bir sayfiye yeri değil, modernleşen İstanbul’un simgesi hâline geldi.






